Meme sağlığı çoğu insan için zaman zaman endişe kaynağı olabilen önemli bir konudur. Özellikle memede hissedilen bir sertlik ya da görüntüleme testlerinde ortaya çıkan şüpheli bir bulgu olduğunda, pek çok kişinin zihninde endişe verici senaryolar belirebilir. İşte bu tür durumlarda, gerçekte ne olup bittiğini kesin olarak anlamanın yolu “meme biyopsisi” adı verilen işlemdir. Bu işlem, memede sorunlu görülen bir bölgeden doku örneği alınarak mikroskop altında detaylı inceleme yapılmasıdır. Biyopsinin adı bazen korkutucu gelse de aslında amaç büyük: Memede kanser ya da farklı bir hastalık olup olmadığını belirleyip kişiyi en uygun tedavi planına yönlendirmek. Üstelik biyopsi sonucunun her zaman kötü haber anlamına gelmediği de unutulmamalıdır.
Meme Biyopsisi Nedir ve Ne Amaçla Yapılır?
Meme biyopsisi, memede şüpheli görünen bir bölgeden küçük bir doku ya da sıvı örneği alıp bu örneği laboratuvarda inceleme işlemidir. Bu inceleme sayesinde, memede görülen değişikliğin iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olduğu anlaşılır.
Kısaca bir benzetme yapmak gerekirse, meme biyopsisi sanki problemli olduğunu düşündüğümüz bir mektubun zarfını açıp içindeki mektubu okumak gibidir. Zarfın dış görünüşüne bakarak kesin yargıya varmak zordur. İçeride ne yazdığını görmek için o mektubu açıp okumak gerekir. Meme biyopsisi de tam olarak böyle bir “içini görme” fırsatı sunar.
Biyopsi yapılmadan, görüntüleme yöntemlerinde yakalanan bulguların gerçek doğasını kesin olarak söylemek genellikle mümkün olmaz. Buradaki amaç olası kanser odaklarını kaçırmamak ve gerekliyse erken tedaviye başlamaktır. Ayrıca bazı durumlarda biyopsi sonuçlarının temiz çıkması, gereksiz kaygıları ortadan kaldırarak büyük bir rahatlama da sağlar.
Meme Biyopsisine Hangi Durumlarda İhtiyaç Duyulur?
Meme biyopsisi, memede kanser şüphesi taşıyan veya daha ileri inceleme gerektiren bulgular saptandığında yapılır. Herhangi bir şüpheli durum oluştuğunda öncelikle görüntüleme yöntemleri kullanılır. Fakat bu testlerin sonucunda kesinlik sağlanamıyorsa, biyopsi gündeme gelir.
Şüpheli durumlar farklı şekillerde kendini gösterebilir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Memede ele gelen, yapısı anormal ya da hızla büyüyen bir kitle
- Mamografi ve ultrason gibi testlerde beliren mikrokalsifikasyon odakları veya alışılmadık dokular
- Bir bölgede açıklanamayan kalınlaşma ya da dokuda bozulma
- Bazı özel durumlarda, meme ucundan beklenmedik şekilde kanlı ya da farklı renkli akıntı gelmesi
Tüm bu bulgular birer “uyarı lambası” gibidir. Uyarı lambasının yanması her zaman aracınızın büyük bir sorunu olduğu anlamına gelmez; ancak yine de tamirciye gidip kontrol ettirmek akıllıca olur. İşte meme biyopsisi de o “tam kontrol” işlemidir.
Meme Biyopsisi Çeşitleri Nelerdir?
Meme biyopsisi denilince herkesin aklına tek bir yöntem gelse de aslında farklı uygulamalar vardır. Farklılık, memedeki lezyonun yerine, büyüklüğüne ve şüphe derecesine göre tercih edilen yönteme göre ortaya çıkar. Tüm yöntemler aynı hedefe hizmet etse de farklı tekniklerle sonuca ulaşılır.
Genel anlamda kullanılan yöntemler şunlardır
- İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi (FNA): Çok ince bir iğneyle yapılır. Bu yöntemle az miktarda hücre örneği alınır.
- Kalın İğne (Tru-Cut) Biyopsisi: Daha geniş bir iğneyle yapılır ve mikroskop altında detaylı değerlendirmeye elverişli doku silindirleri elde edilir.
- Vakum Destekli Biyopsi: Özel bir cihazla tek bir girişten daha geniş doku parçaları alınabilir.
- Stereotaktik Biyopsi: Memedeki bir alanın tam yerini x-ışını yardımıyla tespit edip örnek almayı sağlar. Genellikle mikrokalsifikasyon gibi yalnızca mamografide net seçilen lezyonlarda tercih edilir.
- MRI Eşliğinde Biyopsi: Bazı lezyonlar sadece manyetik rezonans görüntülemede belirgin görünür, bu gibi durumlarda rehberlik MRI ile yapılır.
- Cerrahi (Açık) Biyopsi: Bu yöntemde şüpheli doku parçalanmadan daha büyük bir kesiden çıkarılır. Genelde iğne biyopsisi yapılamadığında ya da sonuçlar netlik kazanmadığında kullanılır.
İğneyle Yapılan Meme Biyopsisi Nasıl Gerçekleştirilir?
İğne yöntemiyle meme biyopsisi, memeye ufak bir iğne girişi yapılarak doku örneği alınmasına dayanır. Bu yöntem büyük oranda ağrısız sayılır ve çoğu zaman lokal anestezi altında uygulanır.
Bu süreç kabaca şöyle özetlenebilir:
- Önce cilt temizlenir ve işlem bölgesi lokal anesteziyle uyuşturulur.
- Uygun rehberlik yöntemi (ultrason, mammografi veya MRI) seçilir.
- Hedef noktaya ilerletilen iğne, ilgili bölgeden doku çekerek ya da keserek örnek alır.
- Gerekliyse örnek alınan alana ufak bir klips yerleştirilerek, ileride bu bölgeyi izlemek kolaylaştırılır.
- İşlem sonunda ufak bir pansumanla kapatılır ve hasta aynı gün evine dönebilir.
İnce iğne aspirasyonunda (FNA) bazen anesteziye bile ihtiyaç duyulmayabilir çünkü çok ince bir iğne kullanılır. Genellikle kistik bir yapıyı ya da sıvı dolu bir lezyonu doğrulamak için tercih edilir. Eğer kitle sıvıdan ibaretse, iğneyle çekilen sıvı sonrası kitle kaybolur. Ancak kitle sert ve katıysa, elde edilen hücreler sitolojik incelemeye gönderilir. Sitoloji, hücre yapısı hakkında fikir verse de doku mimarisi konusunda bilgi sınırlıdır. Bu nedenle şüphe devam ediyorsa kalın iğne biyopsisine geçilmesi önerilir.
Kalın iğne biyopsisi (core needle) ise, ortalama bir pirinç tanesi büyüklüğündeki doku örneklerini birkaç seferde alarak tanıyı çok daha netleştirir. Özellikle kanserin türü, saldırganlığı ve hatta hormon reseptör durumu gibi detaylara ulaşmada kalın iğne biyopsisi esaslı bir yöntemdir.
Vakum Destekli ve Stereotaktik Meme Biyopsisi Hangi Durumlarda Tercih Edilir?
Vakum destekli biyopside, tek bir küçük kesi açarak memenin içindeki şüpheli bölgeden birden fazla örnek alınabilir. Vakum sistemi, dokuya kesintisiz ulaşım sağlayarak daha geniş parça elde edilmesine imkan tanır. Böylece mikrokalsifikasyon kümeleri veya erken evre değişiklikler gibi küçük ama önemli lezyonlarda atlama riski azalır.
Stereotaktik meme biyopsisi ise daha çok mamografide net görülen ancak ultrasonda belirginleşmeyen lezyonlar için ideal bir seçenektir. İki farklı açıdan çekilen röntgen görüntüsü sayesinde lezyonun 3 boyutlu konumu hesaplanır ve biyopsi iğnesi bu koordinatlara yönlendirilir. Böylece yalnızca mamografiyle saptanan minik kireçlenme odaklarına kadar ulaşılabilir.
Bu yöntemleri, haritada nokta atışıyla işaretleme yapmak gibi düşünmek mümkündür. Eğer lezyon görüntülemede net görünse bile, doğru yerden örnek almadan kesin tanıya ulaşmak kolay değildir. Bu teknikler, hedefin 12’de 12 vurulmasına yardımcı olur.
Cerrahi (Açık) Meme Biyopsisi Nasıl Yapılır?
Cerrahi meme biyopsisi, görece daha büyük bir kesi açarak şüpheli dokunun bir kısmını veya tamamını çıkarmayı hedefler. Genellikle iğne biyopsisiyle net sonuç alınamadığında ya da biyopsi yeri erişim açısından zorluk yarattığında gündeme gelir. Açık biyopsi, dokuya doğrudan ulaşılmasını ve gerekirse lezyonla birlikte bir miktar sağlam dokunun da çıkarılmasını sağlar.
Bu işlem çoğu zaman genel veya lokal anestezi altında yapılır. Eğer lezyon dışarıdan elle hissedilemiyorsa ve sadece görüntülemede tespit edilebiliyorsa, cerrahın biyopsi sırasında doğru yere yönlenebilmesi için işlem öncesi “işaretleme” yapılabilir. Bunun için genelde
- İnce bir tel,
- Küçük bir radyoaktif çekirdek (radyoseed)
ya da benzer bir kılavuz yerleştirerek cerrahiye rehberlik sağlanır. Ardından cerrah, işaretlenen bölgeyi çıkartır ve patolojiye gönderir. Bu yöntem biraz “hazine haritasına sahip olmak” gibidir. Hazineye ulaşacak olan cerrah, tel ya da radyoaktif çekirdeği rehber kabul ederek gömülü definesini bulur.
Cerrahi biyopsinin avantajı daha geniş doku alınmasıdır. Dezavantajı ise dikiş gerektirmesi, anestezi ve operasyon riski gibi ek sorumluluklar getirmesidir. Ayrıca çıkarılan doku hacminin nispeten daha büyük olması, memede şekil değişikliği ya da fark edilebilir bir iz bırakma olasılığını yükseltir.
Meme Biyopsisi Sonrasında Karşılaşılabilecek Riskler Nelerdir?
Meme biyopsisi sonrası genelde ciddi bir komplikasyon görülmez. Yine de herhangi bir tıbbi girişimde olduğu gibi, bazı olası riskler mevcuttur. Bunları şöyle özetlemek mümkündür
- Kanama ve Morarma: İşlem yapılan bölgede hafif kanama olabilir. Morarma (hematom) memede görülebilir ancak çoğu zaman kendiliğinden geçer.
- Ağrı veya Hassasiyet: İşlemin ardından birkaç gün hafif sızı hissetmek normaldir. Basit ağrı kesiciler çoğu durumda rahatlama sağlar.
- Enfeksiyon: Son derece nadir görülür. Eğer biyopsi bölgesinde kızarıklık, ısı artışı, akıntı gibi belirtiler ortaya çıkarsa hekime başvurmak gerekebilir.
- Yanlış Negatif Sonuç: Özellikle iğne biyopsisinde, hedeflenen lezyondan yeterince örnek alınamazsa bazı durumlar gözden kaçabilir. Bunun olmaması için işlem genellikle görüntüleme eşliğinde yapılır ve gerektiğinde ek biyopsi önerilir.
Meme Biyopsisi Sonrası İyileşme Süreci Nasıldır ve Nelere Dikkat Edilmelidir?
Meme biyopsisi sonrasında birçok kişi aynı gün normal yaşamına dönebilir. İğne biyopsisi gibi minimal invaziv işlemlerde iyileşme süresi daha da kısadır.
İyileşme döneminde dikkat edilebilecek bazı noktalar:
- İşlem yapılan bölgeye ilk 24 saat buz uygulamak, morluk ve şişliği hafifletebilir.
- Aşırı efor ya da ağır kaldırma gibi hareketlerden bir veya iki gün kaçınmak rahatlama sağlar.
- Pansuman ve yara bakımı önerilerine uymak önemlidir. Genelde ufak bir bandaj yeterli olur.
- Ağrı oluşursa parasetamol gibi kan sulandırıcı etkisi olmayan ağrı kesiciler tercih edilebilir.
- Nadiren dikiş atılan cerrahi biyopsi durumunda, dikiş bakımı ve pansuman talimatlarını izlemek gerekir.
Doku örneklemesi sonrası oluşan küçük bir kan birikimi veya morluk, zamanla kendiliğinden geriler. Bu süreç bazen uzun süren bir göz altı morluğu gibi düşünülebilir. Başta can sıkıcı gibi görünse de vücut kendini toparladıkça kaybolur. Ayrıca biyopsi sırasında yerleştirilen ufak bir metal klips varsa bu klips herhangi bir rahatsızlığa neden olmaz ve genelde çıkarılması gerekmez.
Meme Biyopsisi Sonuçları Nasıl Değerlendirilir ve Sonraki Adımlar Nelerdir?
Biyopsiyle elde edilen örnek laboratuvara gönderildikten sonra, patologlar doku ya da hücre yapısını inceler. Bunun neticesinde, dokunun iyi huylu mu yoksa malign yani kanserli mi olduğu, kanserse hangi tür olduğu belirlenir.
Patoloji raporu çoğu zaman şu bilgileri içerir:
- Biyopsi örneğinin iyi huylu, atipik veya kanserli olup olmadığı
- Kanser türü (örn. invaziv duktal karsinom, lobuler karsinom, DCIS vb.)
- Varsa hormon reseptör durumu (östrojen, progesteron) ve HER2 durumu gibi tedaviyi belirlemede kritik önem taşıyan bilgiler
Sonuç iyi huylu ise, genellikle yapılan görüntülemelerle bu sonucun uyumlu olup olmadığı değerlendirilir. Bu uyum, hekimlerin “Bu kitle tamamen masum mu, yoksa ek inceleme gerekebilir mi?” sorusuna yanıt aradığı bir kontrol mekanizmasıdır. Eğer patoloji sonucu ve görüntüler tutarlıysa, genellikle rutin takip planı yapılır.
Ancak patolojiyle görüntüleme arasında uyumsuzluk varsa, ek biyopsi ya da cerrahi girişimle şüpheli bölge daha geniş alınarak tekrar değerlendirilir. Bu süreç atlanabilecek bir olası kanseri önlemek adına büyük önem taşır.
Eğer sonuç kanserli çıkarsa, bir dizi tedavi adımı planlanır. Bu noktada cerrahi (meme koruyucu cerrahi veya mastektomi), kemoterapi, radyoterapi ve hormon tedavisi gibi seçeneklerden hangilerinin uygulanacağına uzman ekip karar verir. Biyopsi sırasında yerleştirilen metal klips, ameliyat sırasında dokuyla birlikte çıkarılabilir.

Doç. Dr. Ömer Faruk Ateş, 1988 Amasya doğumludur. 2011 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olup, uzmanlığını 2016’da Ankara Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde tamamladı. 2019 yılına kadar aynı hastanede girişimsel radyoloji uzmanı olarak görev yaptı. Ardından Sakarya Üniversitesi’nde akademik çalışmalarına devam etti. 2024 yılı itibarıyla Sakarya Adatıp Hastanesi’nde görev yapmakta; vasküler, nörovasküler, kardiyak MRG ve koroner BT anjiyografi alanlarında hizmet vermektedir.