Hayatın belirli anlarında, çok sinsi ilerleyen ya da ani ortaya çıkan bazı hastalıklarla yüz yüze gelebiliyoruz. Özellikle kanser gibi durumlarda hem hızlı hem de etkili tedavi yöntemleri hepimizin umudu oluyor. İşte bu noktada karşımıza çıkan Mikrodalga Ablasyon tekniği, bazen ameliyata alternatif olabilecek kadar güçlü bir seçenek sunuyor. “Mikrodalga” kelimesini duyunca akla ilk gelen mutfaktaki mikrodalga fırın olsa da tıbbi dünyada bu teknolojinin bambaşka bir kullanım alanı var. Bu yöntemde, hedef dokudaki su molekülleri yüksek hızla titreştirilerek doku ısıtılıyor ve bu sayede istenmeyen kitleler yüksek ısıyla yok edilebiliyor.
Mikrodalga Ablasyon Nedir ve Nasıl Bir Mekanizma ile Çalışır
Mikrodalga Ablasyon, özel bir iğne benzeri anten aracılığıyla mikrodalga enerjisini doğrudan hedef dokuya iletir ve yüksek ısının etkisiyle o dokuyu tahrip eder. Bu sürecin arkasındaki temel prensip, su moleküllerinin çok hızlı titreşime zorlanmasıdır. Bu titreşimler dokuda ısınmaya ve belirli bir sıcaklığın üzerine çıkıldığında hedef bölgedeki hücrelerin kalıcı olarak hasarlanmasına neden olur. Böylelikle kanserli ya da başka türdeki istenmeyen dokular yakılarak küçültülür ya da tamamen yok edilir.
Günlük hayatta nasıl ki mikrodalga fırın içinde yemekler çok hızlı ısınıyorsa, tıbbi mikrodalga ablasyon sistemi de hedeflenen tümör bölgesindeki su moleküllerini benzer şekilde ısıtır. Bu ısı, doku içinde koagülasyon adı verilen bir pıhtılaşma ve katılaşma biçiminde hücreleri geri dönülmez şekilde tahrip eder. Özellikle yüksek su içeriğine sahip tümörler bu enerjiye daha duyarlı olduğu için, işlem genelde istediğimiz alanda güçlü bir etki sunar.
Mikrodalga Ablasyon Hangi Durumlarda Tercih Edilir
Mikrodalga Ablasyon, karaciğer, akciğer, böbrek, kemik ve hatta bazı durumlarda tiroid gibi çeşitli organlardaki kitlelerin tedavisinde tercih edilebilir. Özellikle karaciğer içinde yer alan ve kan dolaşımının yoğun olduğu bölgelerdeki tümörlerde, mikrodalga enerji kan akışıyla fazla soğumadan dokuyu ısıtabildiği için büyük avantaj sağlar. Damarların yakınında bulunan tümörlerde ya da akciğerdeki hava dolu dokuda da mikrodalga enerjisi etkin kalabildiğinden, bu alanlarda RFA (Radyo Frekans Ablasyonu) gibi yöntemlerle karşılaştırıldığında daha başarılı sonuçlar verebilir. Ayrıca damarlar çevresindeki “ısı kaybı” etkisi mikrodalga için daha az sorun oluşturur. Bu yüzden hastada kanserli bölge büyük damarlara yakınsa ya da akciğer gibi “iletkenliği düşük” dokularda bulunuyorsa, Mikrodalga Ablasyon genelde iyi bir seçenek olur.
Mikrodalga Ablasyonun Avantajları Nelerdir
Mikrodalga Ablasyonun en dikkat çeken avantajı, işlem süresinin oldukça kısa olması ve geniş bir doku alanını ısıtma kabiliyetidir.
Hızlı olmasının en büyük artısı, aynı seansta birden fazla tümör odağını tedavi etme fırsatı doğurmasıdır. Karaciğerde birden fazla metastatik odak varsa ya da akciğerde birden fazla nodül tespit edildiyse, birkaç mikrodalga anteni aynı anda aktif hale getirilerek alanlar eşzamanlı olarak ısıtılabilir. Bu da işlemin toplam süresini kısaltır.
Geniş ablatif hacim ise, daha büyük tümörlerin tek seansta yok edilebilmesi anlamına gelir. Aynı zamanda, yüksek ısının komşu damarlardan kaynaklanan soğuma etkisine rağmen dokuya kuvvetli şekilde nüfuz etmesi, tümör sınırlarını net bir biçimde yakma şansını artırır.
Bunun dışında, mikrodalga ablasyonu uygulamak için hastanın vücuduna bir topraklama pedi yapıştırılması gerekmez. RFA yönteminde hasta bedeninden geçen elektrik akımı için bu pedler kullanılır. Mikrodalga ablasyonda ise enerjiyi sadece hedef dokuda odaklarız. Hasta konforu açısından bu da bir avantajdır.
Yüksek sıcaklıkta doku kurursa ya da kısmen kömürleşirse, kullanılan enerji türü yine dokuyu ısıtmaya devam edebilir. Yani kömürleşme ablasyon kalitesini çok fazla düşürmez. Bu da tedavide seansın hedeflediği sıcaklığa ulaşma şansını artırır.
Mikrodalga Ablasyon Hangi Organlarda Daha Sık Uygulanır
Mikrodalga Ablasyon, karaciğer ve akciğer tümörlerinde oldukça yaygın uygulanır. Bunun yanı sıra böbrek tümörleri ve belli kemik tümörleri ya da metastazlarında da gündeme gelebilir.
Karaciğerdeki vakalarda, örneğin hepatosellüler kanser ya da karaciğere yayılmış metastatik lezyonlar söz konusu olduğunda, bu yöntem ameliyat olamayan ya da cerrahi riski yüksek olan hastalarda önemli bir seçenek oluşturur. Damarların yakınında yer alan tümörlerde bile mikrodalga ısı kaybına uğramadan etkili biçimde çalışabilir. Bu hastalara lokal kontrol avantajı sağlar.
Akciğer için konuşulacak olursa, ameliyat ve radyasyon tedavisi gibi standart yöntemlere uygun olmayan ya da ek tedaviye ihtiyaç duyulan hastalarda faydalı olabilir. Akciğer dokusunun içinde bol hava bulunduğu için, RFA akciğer tümörlerinde bazen yetersiz kalabilir. Mikrodalga Ablasyon ise akciğerdeki tümörlere daha etkin biçimde ısı gönderebilir.
Böbrek tümörlerinde de küçük boyutlu (T1a) ve bazen 4 santimetreyi aşan kitlelerde bile, komşu yapılara zarar vermeden doku hacmini yeterince ısıtabilme özelliğiyle tercih edilebilir. Ayrıca sınırlı böbrek fonksiyonuna sahip ya da ileri cerrahi risk taşıyan hastalarda bu yöntem böbrek koruyucu bir seçenek sunar.
Kemik dokusuna gelecek olursak, örneğin büyük kemik metastazlarında ya da pelvik lezyonlarda mikrodalga ablasyon, kemik iliğine ve hatta kortikal kemiğe rağmen dokuya etkili biçimde nüfuz edebilir. Bununla birlikte osteoid osteoma gibi çok küçük ve sınırlı lezyonlarda antenin kalın çapı ve yüksek ısı hacmi dezavantaj oluşturabilir.
Mikrodalga Ablasyonun Olası Yan Etkileri ve Riskleri Nelerdir
Mikrodalga Ablasyon, genellikle güvenli bir prosedür olsa da her tıbbi girişimde olduğu gibi bazı riskler içerir.
En sık karşılaşılan riskler arasında ağrı, hafif ateş ya da “post-ablatif sendrom” adı verilen, vücudun yok edilen dokuya karşı geliştirdiği doğal tepki yer alır. Karaciğerde uygulandığında, nadir de olsa safra yollarının zedelenmesi ya da abse gelişimi görülebilir. Eğer ablatif alan büyükse ve önemli damarlar, safra yolları ya da bağırsak gibi hassas yapılar çok yakınsa, o bölgelerin ısıya bağlı hasar görme ihtimali vardır. Bu nedenle ablasyon öncesi planlama özenle yapılır.
Akciğerlerde uygulandığında, iğnenin geçtiği plevrada küçük bir yırtılma nedeniyle pnömotoraks riski mevcuttur. Bu durum akciğer zarının içine hava kaçması sonucu akciğerin kısmi ya da tam çökmesine sebep olabilir. Çoğu zaman küçük hava kaçakları kendiliğinden toparlanır, ama bazen göğüs tüpü yerleştirmek gerekebilir.
Böbrek ablasyonlarında da aşırı ısının üreter gibi idrar yoluna yakın yapıları etkilemesi ihtimali bulunur. Ancak işlem öncesi doğru konumlandırma yapılarak ve gerektiğinde özel soğutma yöntemleri uygulanarak bu risk minimuma indirilebilir.
Kemik uygulamalarında, özellikle ağırlık taşıyan kemikler söz konusuysa, ablatif işlemle zayıflayan yapıda kırık oluşabilir. Büyük lezyonlarda ek olarak ortopedik sabitleme yapmak ya da çimento uygulamasıyla kemik yapısını desteklemek bu tür riskleri azaltabilir.
Mikrodalga Ablasyonun Diğer Ablasyon Yöntemlerinden Farkı Nedir
Mikrodalga Ablasyon, diğer ısıya dayalı yöntemlerden en çok RFA ve soğuğa dayalı yöntemlerden Cryoablasyon ile kıyaslanır.
RFA, elektrik akımıyla ısı oluşturur ve dokuya temas gerektirir. Mikrodalga ise doğrudan elektromanyetik enerji ile su moleküllerini harekete geçirir. Bu nedenle mikrodalga, yüksek empedanslı ve düşük iletkenlikli doku tiplerinde bile ısı oluşturabilir. Özellikle akciğer gibi bol hava içeren dokuda bu büyük bir avantajdır. Ayrıca mikrodalga ile daha yüksek sıcaklıklara çıkılabildiğinden, ablasyon süresi kısalabilir ve geniş doku alanları tek seferde yakılabilir.
Cryoablasyon ise tam tersi bir yöntemle dokuyu dondurarak öldürür. Bu yöntem de bazı durumlarda tercih edilir ancak genellikle işlem süresi daha uzundur ve birden fazla prob kullanmak gerekebilir. Mikrodalga Ablasyonda ise güçlü ısı sebebiyle prosedür hızlı gerçekleşir. Buna karşın Cryoablasyonun avantajı, buz topunun görüntüleme sırasında daha net izlenebilmesi ve bazen daha az ağrıya yol açmasıdır. Yine de karaciğer gibi geniş hacimli ve yüksek kan akışı olan dokularda mikrodalga ablasyonun hız avantajı çoğu zaman öne çıkar.
Bir başka karşılaştırma Irreversible Electroporation (IRE) adı verilen, ısı yerine hücre zarlarını elektrikle delmeyi hedefleyen teknikle yapılır. IRE, özellikle kritik yapılara çok yakın tümörlerde kullanılır çünkü ısı hasarı yapmadığından damarlar ve sinirler nispeten korunabilir. Ancak bu yöntemin uygulanması daha komplike olabilir ve genelde daha küçük lezyonlar için tercih edilir.
Mikrodalga Ablasyon Uygulamasında Süreç Nasıl İlerler
Mikrodalga Ablasyonda hastanın işlemi genellikle görüntüleme eşliğinde yapılır.
Öncelikle hedef dokunun boyutu, konumu ve çevre yapılarla ilişkisi detaylı tetkiklerle değerlendirilir. Gerekli hazırlıklar sonrasında, ince bir anten benzeri prob, ultrason ya da bilgisayarlı tomografi kılavuzluğunda doğrudan tümörün merkezine yerleştirilir. Bu probu takiben jeneratör çalıştırılır ve mikrodalga enerjisi dokuda ısı oluşturur. Yeterli sıcaklığa ulaşınca prob kısa bir süreliğine o bölgede kalır. Süre genelde birkaç dakika civarındadır.
Eğer tümör büyükse ya da birden fazla alan söz konusuysa, tek seansta birden çok prob kullanılabilir. Bu sırada antenler aynı anda aktive edilerek daha geniş bir ablasyon bölgesi elde edilebilir. Tüm işlemin ardından hasta dinlenir ve takip edilmeye başlanır. Karaciğer ablasyonlarında, bazen ablatif iğne çekilirken iğne yolu boyunca da bir miktar ısı uygulanarak “iğne traktı” denilen kanaldan tümör hücrelerinin yayılması önlenir. Bu olası nüks riskini en aza indirmek için önemli bir adımdır.
Mikrodalga Ablasyonun Geleceği ve Hangi Yeni Çalışmalar Yapılıyor
Mikrodalga Ablasyonda özellikle görüntüleme ve teknoloji alanındaki ilerlemeler geleceği çok parlak kılıyor.
Yapay zeka tabanlı sistemler, ablasyonun hedefleneceği alanı ve ihtiyacımız olan sıcaklık süresini önceden tahmin edebiliyor. Bu sayede işlem kişiye özel planlanarak daha öngörülebilir sonuçlar elde edilebiliyor. Ayrıca yeni jeneratörler, dokunun su miktarı değiştikçe oluşan ısı miktarını anlık takip edip ayarlama yapabiliyor. Böylece hem istenen dokuyu yok etme hem de çevredeki kritik organları koruma şansı artıyor.
Diğer bir gelecek vadeden alan, ablatif yöntemlerin bağışıklık sistemini tetikleyici etkilerini değerlendiren klinik araştırmalar. Ablasyonla yok edilen tümör dokusunun kalıntıları, vücudun savunma sistemine ek bir “uyarı” olabiliyor. Bu da immünoterapilerle birleştirildiğinde daha başarılı kanser kontrol oranları elde edilebileceğini gösteriyor. Karaciğer kanseri gibi alanlarda, mikrodalga ablasyon sonrası immünoterapi alan hastalarda nüks oranlarının düşük olabileceğini düşündüren erken veriler mevcut.
Özellikle benign (iyi huylu) tiroid nodüllerinde ya da prostat dokusunda da mikrodalga ablasyon araştırılıyor. Tiroid için kullanılan mikrodalga cihazları küçülme ve semptomların giderilmesi açısından umut vaat ediyor. Prostat büyümesi tedavisinde de alternatif bir yöntem olma potansiyeli değerlendiriliyor.

Doç. Dr. Ömer Faruk Ateş, 1988 Amasya doğumludur. 2011 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olup, uzmanlığını 2016’da Ankara Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde tamamladı. 2019 yılına kadar aynı hastanede girişimsel radyoloji uzmanı olarak görev yaptı. Ardından Sakarya Üniversitesi’nde akademik çalışmalarına devam etti. 2024 yılı itibarıyla Sakarya Adatıp Hastanesi’nde görev yapmakta; vasküler, nörovasküler, kardiyak MRG ve koroner BT anjiyografi alanlarında hizmet vermektedir.