Derin Ven Trombozu (Derin Toplardamar Tıkanıklığı)

Derin Ven Trombozu Derin Toplardamar Tikanikligi

Derin ven trombozu, derin toplardamarlarda pıhtı oluşması ile gelişir. Bacakta ani şişlik, ağrı, ısı artışı ve morarma en önemli belirtileridir. Erken tanı konulmadığında pıhtı akciğere giderek hayati risk oluşturan emboliye yol açabilir.

Derin ven trombozunun risk faktörleri arasında uzun süre hareketsizlik, cerrahi sonrası dönem, doğum kontrol ilaçları ve pıhtılaşma bozuklukları yer alır. Bu faktörlere sahip kişilerde düzenli takip önemlidir.

Tedavide kan sulandırıcı ilaçlar temel yaklaşımdır. Ancak ileri olgularda pıhtının eritilmesi veya mekanik olarak çıkarılması gerekebilir. Bu noktada girişimsel radyoloji yöntemleri devreye girer.

Kateter aracılı tromboliz ve mekanik trombektomi işlemleri, pıhtının hızlı şekilde temizlenmesini sağlar. Bu tedaviler, hem pıhtı yükünü azaltır hem de venöz kapakçıkların korunmasına yardımcı olur. Böylece uzun vadeli komplikasyonlar önlenir.

Derin Ven Trombozu Nedir?

Derin Ven Trombozu genellikle bacakların derin damarlarında pıhtı oluşması sonucu ortaya çıkar. Bu pıhtı kan akışını engelleyerek bacakta şişlik ağrı ve kızarıklık gibi belirtilere yol açabilir. Ancak bazen belirti göstermeden ilerleyebilir. Tedavi edilmezse pıhtı kan yoluyla akciğerlere giderek pulmoner emboli gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir. DVT gelişimi uzun süre hareketsiz kalma cerrahi müdahaleler veya kanser gibi faktörlerden etkilenir. Ayrıca pıhtılaşma bozuklukları gibi genetik yatkınlıklar da riski artırabilir. Tanı koymak için genellikle ultrason gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Bu testler sayesinde damar içindeki pıhtı tespit edilerek tedavi süreci başlatılabilir.

Derin Ven Trombozu Nedenleri Nelerdir?

Derin Ven Trombozu (DVT) çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Birincisi venöz staz yani hareketsizliktir. Hareketsizlik uzun süreli yatak istirahati veya hastanede yatışlar sırasında meydana gelebilir. Özellikle 30 dakikadan uzun süren ameliyatlar bu durumu daha da tetikler.

Endotel hasarı ise damarların iç yüzeyine zarar vererek DVT oluşumunu destekler. Travmalar ve ameliyatlar endotel zarına zarar verirken inflamatuar bağırsak hastalığı gibi bazı hastalıklar da risk faktörleri arasındadır. Üçüncü neden kanın pıhtılaşmaya eğilimli olduğu hiperkoagülabilite durumudur. Özellikle Faktör V Leiden gibi genetik mutasyonlar bu durumu destekler. Edinilmiş durumlar arasında kanser ve enfeksiyonlar da önemli rol oynar.

Hormonal faktörler ise östrojen maruziyeti ile ilgilidir. Hormon replasman tedavisi veya oral kontraseptif kullanımı DVT riskini belirgin şekilde artırır. Gebelik ve doğum sonrası dönem de benzer risk taşır.

Son olarak inflamasyon ve enfeksiyon DVT riskini yükselten diğer unsurlardır. Sistemik lupus eritematozus gibi inflamatuar hastalıklar ve aktif enfeksiyonlar bu riski artıran önemli faktörlerdir.

Ek olarak yaşam tarzı faktörleri de DVT riskine katkıda bulunur. Özellikle obezite ve uzun süre hareketsiz kalmak trombotik risk faktörleri arasında sayılabilir.

Derin Ven Trombozu Ne Kadar Yaygındır?

Derin ven trombozu (DVT) görülme sıklığı demografik faktörlere bağlı olarak farklılık gösterebilir. Özellikle yaş ikamet edilen rakım ve bazı sağlık durumları DVT riskini etkileyen başlıca faktörler arasında yer alır. Genel popülasyonda yılda her 1000 kişiden 1 ila 2’sini etkileyen DVT yaşlı bireylerde ve hastanede uzun süre yatmak zorunda kalan hastalarda daha sık görülmektedir. DVT riski hasta profiline göre hastane ortamında %4,6’ya kadar çıkabilir. 50 yaşın üzerindeki bireylerde DVT görülme olasılığı daha fazladır. Bu yaş grubundaki bireyler arasında prevalans oranı yaklaşık %5,37’ye ulaşmaktadır.

Ek olarak bazı çevresel koşullar da DVT sıklığını artırabilir. Özellikle yüksek rakımlarda yaşayan bireylerde düşük oksijen seviyeleri nedeniyle kan viskozitesi artar. Bu durum da trombüs oluşumunu tetikleyebilir. Yüksek rakımlı bölgelerde DVT prevalans oranları düşük rakımlı yerlere kıyasla oldukça yüksektir. Örneğin 3.000 metreyi aşan rakımlara sahip bölgelerde DVT oranı %8’e kadar yükselebilir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise DVT’nin de bir parçası olduğu venöz tromboembolizm (VTE) yılda 300.000 ila 900.000 kişiyi etkiler. Bu vakaların üçte biri özellikle ameliyat sonrası veya uzun süre hareketsiz kalan hastalar arasında yaygındır.

Derin Ven Trombozu Oluşum Süreci Nasıldır?

Derin ven trombozu (DVT) oluşum süreci kan pıhtılarının derin damarlarda birikmesiyle başlar ve bu durum genellikle bacaklarda görülür. Bu süreci açıklamak için üç temel faktör olan Virchow Üçlüsü öne çıkar. Bu faktörler arasında venöz staz hiperkoagülabilite ve endotel hasarı bulunur.

  • Venöz Staz: Damar içindeki kan akışının azalması uzun süreli hareketsizlik durumlarında ortaya çıkar. Özellikle uzun süreli yatış uzun yolculuklar veya hareketsiz kalınan diğer durumlar kanın normal akışını engeller. Kanın ven duvarı ile uzun süre temas etmesi trombüs gelişimini teşvik eder.
  • Hiperkoagülabilite: Kanın normalden daha fazla pıhtılaşma eğiliminde olması hiperkoagülabilite olarak bilinir. Bu durum genetik faktörler (faktör V Leiden mutasyonu gibi) bazı hastalıklar hormon tedavileri veya gebelik nedeniyle ortaya çıkabilir. Pıhtılaşma faktörlerinin aşırı aktivasyonu pıhtının parçalanmasını engeller.
  • Endotel Hasarı: Endotel ven duvarlarını kaplayan hücre tabakasıdır ve hasar gördüğünde pıhtılaşma süreci başlar. Bu hasar genellikle ameliyat travma veya enflamasyon gibi faktörlerle oluşur. Endotel zarar gördüğünde pıhtılaşma faktörlerinin ve trombositlerin aktive olmasına neden olur.

Başlatılan pıhtılaşma kaskadı süreci kendi kendine devam edebilir. Zamanla fibrin ve trombositler kırmızı ve beyaz kan hücrelerini hapseden bir yapı oluşturur. İltihaplanma da süreci daha karmaşık hale getirir ve pıhtının yerinde büyümesine veya akciğerlere gitmesine neden olabilir. Bu durumda ise pulmoner emboli riski ortaya çıkar.

Derin Ven Trombozu Belirtileri Nelerdir?

Derin ven trombozu bacaklarda biriken kan pıhtısıyla çeşitli semptomlar ortaya çıkarır. Genellikle bu belirtiler arasında şişlik ağrı ve renk değişikliği bulunur. DVT nedeniyle etkilenen bölgede şişlik dikkat çekici bir özellik olarak öne çıkar. Bununla birlikte etkilenen bacakta ya da uylukta hissedilen ağrı ve hassasiyet de önemli bir belirtidir. Ayrıca pıhtının bulunduğu bölgenin cildi diğer bölgelere göre daha sıcak hissedilebilir.

  • Şişlik: Genellikle bacakta meydana gelir ve gözle görülür şekilde fark edilir.
  • Ağrı veya hassasiyet: Çoğunlukla baldırda ya da uylukta şiddetli bir kramp veya sürekli ağrı olur.
  • Sıcaklık artışı: Pıhtının bulunduğu bölge diğer bacağa göre daha sıcak hissedilir.
  • Renk değişikliği: Ciltte kızarıklık ya da mavi/mor bir renk tonu gözlemlenir.
  • Yüzeysel ven dilatasyonu: Cilde yakın damarlar genişler ve daha belirgin hale gelir.

Derin Ven Trombozu Nasıl Teşhis Edilir?

Derin ven trombozu tanısı klinik değerlendirme risk analizi ve çeşitli tanısal testlerin dikkatlice uygulanmasını gerektirir. Bu süreçte algoritmik bir yaklaşım benimsenir böylece tanının doğruluğu ve sürecin verimliliği artırılmış olur. İlk olarak hastanın geçmişi ve semptomları değerlendirilerek klinik tahmin araçları kullanılır.

Düşük ve orta risk gruplarındaki hastalar için D-dimer testi tercih edilir. Bu test tromboz durumunda artan bir madde olan fibrin degradasyon ürünlerini ölçer. Özellikle düşük risk grubundaki hastalarda D-dimer testinin negatif sonuç vermesi DVT olasılığını büyük oranda ekarte edebilir. Ancak yüksek risk grubundaki hastalarda tek başına D-dimer testi yeterli kabul edilmez.

Tüm şüpheli  hastalarda görüntüleme için genellikle kompresyon ultrasonografisi kullanılır. Bu yöntemde derin damarlarda oluşan pıhtının varlığı doğrulanabilir ve yüksek hassasiyet sunar. Ayrıca gerektiğinde hastanın durumu seri ultrasonografi ile izlenebilir.

Venografi daha karmaşık vakalarda veya diğer yöntemlerin sonuçları yetersiz olduğunda başvurulan invaziv bir prosedürdür. Görüntüleme için damar içine kontrast madde verilmesini içerir. Bazı özel durumlarda ise ek görüntüleme teknikleri gerekli olabilir. Örneğin üst ekstremite DVT ya da nüks vakalarında BT veya manyetik rezonans venografi kullanılabilir.

Derin Ven Trombozu Nasıl Tedavi Edilir?

Derin ven trombozu tedavisinde antikoagülan tedavi yetersiz kaldığında veya tromboz sonrası sendrom (PTS) riski yüksek olduğunda intervensiyonel radyoloji (IR) yöntemleri oldukça etkilidir. Bu yöntemler proksimal veya iliofemoral DVT vakalarında özellikle fayda sağlar. İleri girişimsel radyoloji  teknikleri sayesinde pıhtının hızlı ve etkili bir şekilde giderilmesi mümkün olur.

Öne çıkan Girişimsel Radyolojik tedavi yöntemleri şunlardır:

  • Kateter Yönlendirmeli Tromboliz (KDT): Trombolitik ilaçlar pıhtının içerisine doğrudan enjekte edilerek yerel pıhtı çözünmesi sağlanır. Bu yöntem trombüs yükünü azaltmayı ve ven hasarını önlemeyi hedefler. Ayrıca ultrason destekli KDT ultrason dalgaları ile pıhtıyı parçalayıp etkinliği artırabilir. Semptomların başlamasından sonraki ilk iki hafta içinde kullanıldığında en etkili sonuçlar alınır.
  • Farmakomekanik Trombektomi (FMT): Bu tedavi pıhtının parçalanmasını lokal tromboliz ile birleştirir. Pıhtı parçalama ve aspire etme işlemleri aynı anda gerçekleşir. AngioJet gibi sistemler kullanılarak uygulanan bu yöntem sistemik trombolize uygun olmayan hastalarda tercih edilir. Yapılan araştırmalar FMT’nin pıhtı gideriminde başarılı olduğunu hastanede kalış süresini azalttığını ve DVT’nin tekrarlama riskini düşürdüğünü göstermektedir.
  • Venöz Stent Yerleştirme: Tromboliz veya trombektomiden sonra anatomik sıkışma (örneğin May-Thurner sendromu) DVT’ye neden oluyorsa stent yerleştirilmesi gerekir. Stentler damar açıklığının korunmasına ve tekrar tromboz oluşumunun önlenmesine katkı sağlar. Bu işlem DVT’nin mekanik nedenlerinin ortadan kaldırılması için kullanılır.

Derin Ven Trombozu Komplikasyonları Nelerdir?

Derin ven trombozu çeşitli komplikasyonlara yol açabilecek ciddi bir sağlık sorunudur. Bu komplikasyonların başında pulmoner emboli gelir. Kan pıhtısı kan dolaşımı yoluyla akciğerlere taşınır ve burada damarları tıkayarak hayati risk oluşturur. Pulmoner embolinin yanı sıra DVT’nin yol açabileceği başka komplikasyonlar da vardır. DVT’nin neden olduğu komplikasyonlardan bazıları şunlardır:

  • Pulmoner Emboli (PE): DVT’nin en ciddi komplikasyonu olan PE kan pıhtısının akciğer damarlarını tıkaması sonucunda gerçekleşir. Bu durum ani nefes darlığı göğüs ağrısı ve ani ölüme yol açabilecek potansiyel bir risktir.
  • Post-Trombotik Sendrom: DVT sonrası bacakta ağrı şişlik ve ciltte renk değişiklikleri meydana gelebilir. Bu durum venöz basıncın artması ve damar kapakçıklarının zarar görmesi sonucu gelişir.
  • Kronik Venöz Yetersizlik: Tekrarlayan DVT damar kapakçıklarının kalıcı olarak hasar görmesine neden olur. Bu durum bacaklarda şişlik ve kalıcı damar sorunlarına yol açar.
  • Venöz Ülserler: Cilt yüzeyine yakın venlerdeki dolaşım bozukluğu sonucu bacaklarda yaralar ve ülserler oluşabilir. Bu yaralar genellikle tedavi edilmesi zor ağrılı lezyonlardır.

Derin Ven Trombozu Tedavisi Ne Zaman Yapılabilir?

Derin Ven Trombozu tedavisinde girişimsel radyoloji bazı durumlarda tercih edilmektedir. Özellikle akut iliofemoral DVT yaygın trombüs oluşumu olan hastalarda en yaygın endikasyonlardan biridir. Bu durum post-trombotik sendrom (PTS) riskini artırır ve erken müdahale ile PTS önlenebilir. Böylece hastanın yaşam kalitesi iyileştirilebilir.

Ayrıca bacağı tehdit eden DVT olarak bilinen Phlegmasia Cerulea Dolens ciddi şişlik ve bacak iskemisi riskini beraberinde getirir. Bu durumda acil müdahale önem taşır ve genellikle kateter yönlendirmeli tromboliz veya mekanik trombektomi tercih edilir. Bacak kaybı riskini azaltmak amacıyla bu tedavi yöntemleri uygulanmaktadır.

Standart antikoagülan tedavi yetersiz kaldığında veya kontrendike olduğunda da girişimsel tedaviler önerilir. Özellikle yüksek kanama riski olan hastalarda kateter yönlendirmeli tromboliz veya mekanik trombektomi tercih edilir.

Ek olarak pulmoner emboli (PE) riskini azaltmak için girişimsel tedavi gerekliliği doğabilir. Büyük proksimal trombüslerin varlığında PE riski yüksek hastalarda antikoagülasyon yetersizse inferior vena kava (IVC) filtresi yerleştirilebilir.

DVT sonrası kronik venöz yetmezlik yaşayan hastalarda da venöz çıkışı iyileştirmek önemlidir. Bu hastalar için venöz stent yerleştirme gibi endovasküler girişimler önerilmektedir.

Şiddetli semptomatik DVT vakalarında da girişimsel tedaviler tercih edilir. Aşağıdaki durumlarda bu tedaviler önerilmektedir:

  • Yaygın pıhtı yükü bulunan vakalar
  • Önemli ağrı şişlik ve hareket kısıtlılığı yaşanan durumlar

Bu tür girişimler antikoagülasyona kıyasla daha hızlı trombüs çözünmesini sağlayabilir.

Derin Ven Trombozu Tedavisi Ne Zaman Yapılamaz?

Mutlak Kontrendikasyonlar:

  • Aktif kanama
  • Yakın zamanda geçirilen büyük ameliyat veya travma
  • Şiddetli kontrolsüz hipertansiyon
  • Bilinen intrakraniyal patoloji
  • Hemorajik inme öyküsü
  • Koagülopati ve trombositopeni
  • Son 10 gün içinde gastrointestinal veya genitoüriner kanama

Göreceli Kontrendikasyonlar:

  • Yakın zamanda serebrovasküler olaylar
  • İleri yaş
  • Gebelik
  • Şiddetli böbrek yetmezliği
  • Uzun süreli DVT süresi
  • Şiddetli karaciğer disfonksiyonu

Derin Ven Trombozu İyileşme Süreci Nasıldır?

Derin ven trombozu (DVT) iyileşme süreci çeşitli aşamaları kapsar ve tedavi sonrası dikkatli bir takip gerektirir. Bu süreç hastanın uygulanan tedaviye ve bireysel sağlık durumuna göre değişiklik gösterebilir. İlk olarak prosedür sonrası dönemde erken mobilizasyon büyük önem taşır çünkü hareket pıhtı oluşumunu azaltmaya katkı sağlar. Doktorlar genellikle hastanın damar açıklığını sağlamak için ultrason veya venografi gibi görüntüleme yöntemleri kullanarak işlem sonrası durumunu değerlendirir.

Tedavi sürecinde antikoagülanların kullanımı sıkça tercih edilir ve bu ilaçların kullanım süresi hastanın bireysel risk faktörlerine göre belirlenir. Bazı hastaların ömür boyu antikoagülan kullanımı gerekebilir. Bunun yanı sıra girişimsel radyoloji uzmanları pıhtı giderme miktarına göre hastaya özel antikoagülasyon planları önerir.

İyileşme döneminde olası komplikasyonların takibi önemli bir adımdır ve bu süreçte hastalar çeşitli riskler açısından izlenir. Bu risklerin başında kanama tekrarlayan tromboz ve tromboz sonrası sendrom (PTS) gelir. Özellikle PTS ciddi vakalarda kronik bir rahatsızlık olarak ortaya çıkabilir.

Ayrıca PTS riskini azaltmak amacıyla aşağıdaki destekleyici tedbirler önerilir:

  • Kompresyon çorapları ile dolaşımın desteklenmesi
  • Şişlik ve rahatsızlığın azaltılması için dereceli kompresyon çoraplarının kullanımı

Uzun dönemde özellikle stent takılmışsa düzenli kontroller ve görüntüleme gereklidir. Rehabilitasyon ve yaşam tarzı değişiklikleri de iyileşme sürecini destekler ve hastanın günlük hareketliliğini artırır.

Derin Ven Trombozu Nasıl Önlenir?

DVT’nin önlenmesi özellikle yüksek risk altındaki bireylerde hayati bir rol oynar. DVT’yi önlemek için farmakolojik ve mekanik profilaksi yöntemleri birlikte kullanılabilir.

  1. Farmakolojik Profilaksi: Antikoagülanlar DVT riskini azaltmada önemli bir araçtır. Yüksek riskli hastalar için enoksaparin veya dalteparin gibi düşük molekül ağırlıklı heparinler tercih edilir. Bununla birlikte daha düşük riskli hastalarda doğrudan oral antikoagülanlar veya ayarlanmış dozda varfarin gibi alternatifler de kullanılabilir. Cerrahi vakalarda antikoagülan tedavi ameliyat öncesinde başlatılarak ameliyat sonrası dönemde sürdürülmelidir. Özellikle yoğun bakım gerektiren durumlarda uzun süreli antikoagülasyon tedavisi önem kazanır.

Mekanik Profilaksi:

  • Kompresyon Cihazları: Aralıklı pnömatik kompresyon cihazları ve dereceli kompresyon çorapları venöz stazı azaltarak kan akışını destekler. Bu cihazlar bacaklara basınç uygulayarak pıhtı oluşumunu önlemeye katkıda bulunur.
  • Erken Mobilizasyon: Yatak başı egzersizleri ayak bileği fleksiyonları ve kısa yürüyüşler kan akışını teşvik eder. Ameliyat veya hastaneye yatış sonrası aktif hareketler DVT riskini düşürür.
  • Kombinasyon Tedavisi: Farmakolojik ve mekanik profilaksinin bir arada kullanımı yoğun bakım hastalarında DVT riskini azaltmada daha etkilidir. Çalışmalar bu iki yaklaşımın kombinasyonunun daha olumlu sonuçlar sağladığını göstermektedir.
  • Hastaya Özgü Faktörler: Önleme stratejileri hastanın bireysel risk faktörlerine göre uyarlanmalıdır. Genetik yatkınlık yaş obezite ve kanser varlığı gibi durumlar tedavi planını etkileyebilir.

Sıkça Sorulan Sorular

Derin ven trombozunun en sık görülen belirtileri nelerdir?

Derin Ven Trombozu (DVT) genellikle etkilenen bacakta şişlik (%70-80 vakalarda), ağrı (%50-60), hassasiyet (%50), ısı artışı (%40-50) ve belirgin damarlar (%20) ile kendini gösterir. Bununla birlikte, DVT’li kişilerin yaklaşık %50’si herhangi bir belirti göstermeyebilir. Hızlı tıbbi müdahale, pulmoner emboli gibi ciddi komplikasyonları önlemek için çok önemlidir.

DVT’nin tedavisinde kullanılan medikal ve cerrahi yöntemler nelerdir?

Derin Ven Trombozu (DVT) tedavisinde genellikle antikoagülan ilaçlar, örneğin rivaroksaban, apiksaban, dabigatran ve edoksaban gibi doğrudan ağızdan alınan antikoagülanlar (DOAC’lar) kullanılır; bu ilaçlar, warfarine göre daha düşük büyük kanama riskiyle (%1,1’e karşı %1,8) aynı derecede etkilidir. Şiddetli vakalarda, pıhtı çözücü ajanlar kullanılarak trombolitik tedavi uygulanabilir ancak bu yöntem daha yüksek kanama riski taşır. Endovasküler girişimler, özellikle iliofemoral damarlarındaki geniş DVT’lerde venöz açıklığı yeniden sağlamak ve post-trombotik sendromu azaltmak amacıyla kateter yönlendirmeli tromboliz ve farmakomekanik trombektomi gibi yöntemler uygulanabilir. Antikoagülan kullanamayan hastalar için inferior vena cava (IVC) filtreleri, pulmoner emboliyi engellemek amacıyla pıhtıları yakalamak için kullanılır. Ayrıca destekleyici tedavi olarak kompresyon çorapları ve erken mobilizasyon önerilir.

Tromboliz DVT tedavisinde ne kadar etkilidir?

Tromboliz, özellikle kateter yönlendirmeli tromboliz (KYT), Derin Ven Trombozu (DVT) hastalarında karışık sonuçlar göstermektedir. Yapılan bir meta-analiz, tromboliz ile antikoagülasyonun kombinasyonunun, yalnızca antikoagülasyona kıyasla post-trombotik sendrom (PTS) insidansını anlamlı şekilde azaltmadığını göstermiştir (relatif risk [RR]: 0,90; %95 güven aralığı [GA]: 0,80–1,01). Ancak tromboliz, büyük kanama olayları riskinde artışla ilişkilendirilmiştir (RR: 2,07; %95 GA: 1,12–3,81). Aynı şekilde, KYT, PTS insidansını anlamlı şekilde azaltmamış (RR: 0,88; %95 GA: 0,68–1,13) ve daha yüksek büyük kanama oranlarına yol açmıştır (RR: 1,89; %95 GA: 1,00–3,59).

Derin ven trombozunu önlemek için alınması gereken önlemler nelerdir?

Derin Ven Trombozu (DVT) riskini önlemek için düzenli hareket etmek, uzun süre hareketsiz kalmaktan kaçınmak, sağlıklı kiloyu korumak ve yeterince su içmek önemlidir. Yüksek risk grubundaki bireyler, hastaneye yatmış, hamile veya kan pıhtılaşması geçmişi olanlar için kan sulandırıcı ilaçlar veya kompresyon çorapları gibi önleyici tedbirler önerilebilir. Aslında, sağlıkla ilgili DVT vakalarının %70’i bu tür müdahalelerle önlenebilir. Ancak hastane hastalarının yalnızca yarısı bu önleyici tedbirleri almaktadır, bu da proaktif bir bakımın önemini vurgulamaktadır. Sigara içmek, obezite ve uzun süreli hareketsizlik gibi faktörler DVT riskini artırabilir.

Tedavi sonrası tekrar tromboz oluşma riski var mıdır?

Derin Ven Trombozu (DVT) tedavisinden sonra nüks riski, birkaç faktöre bağlı olarak değişir. Yaklaşık olarak, hastaların üçte biri 10 yıl içinde nüks yaşayabilir. İlk DVT olayının niteliği, nüks riskini önemli ölçüde etkiler: provake (geçici risk faktörleri nedeniyle) DVT geçiren hastalar, provake olmayan (kendi başına gelişen) DVT’li hastalara göre daha düşük nüks riski taşır. Ayrıca aktif kanser, erkek cinsiyet ve yüksek faktör VIII seviyeleri gibi faktörler de nüks riskini artırabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir